Ana içeriğe atla

ÇOCUKLAR SİZİN AYNANIZDIR

                                 


                                 


 ÇOCUKLAR  SİZİN  AYNANIZDIR

Benim çocuk kime çekmiş?

Benim çocuk tam halası.

Bizim oğlan tam amcası, tam dedesi, dayısı vs  .........

Çocuklarımızı illaki birine benzetmeye çalışırız da kendimize bakmayız. Çocuklarımız kimin elinde yetişiyor? Bizim elimizde. En çok kimle vakit geçiriyor? Anne babayla tabii ki de.

Kıymetli ana babalarımız lütfen uzakta aramayalım. Çocuklarımız bize benziyor.

Daha anne karnında bebeğimiz bizi kopyalamaya başlar. Annenin duyguları, evdeki konuşma tonları bebeğin oluşumunda etkilidir. Dünyaya geldikten sonra anne babayı gözüyle görür, kulağıyla işitir. Bir video makinesi gibi ses ve görüntüleri bilinçaltına kaydetmeye başlar. Anne babanın birbirine seslenişi, davranışları, ilgisi, ilgisizliği, evde varsa diğer bireylere olan tutumları aynen kopyalanır.  Çalışan annelerin çoğaldığı zamanımızda bakıcı elinde büyüyenler, Anneanne veya babaanne elinde büyüyenler illaki onlardan da etkilenecekler. Ancak genetik özellikle birlikte duygusal özellikler ve  davranışların  esas kaynağı anne babadır. Yaratılış itibarı çocuk anne babaya yakınlık duyar.

   Bugüne kadar çevremde (kendi yaşantımda da ) gördüğüm, yaşadığım izlenimleri sizlerle paylaşayım. Özellikle son yıllarda yaşadığım örnekleri aktarayım. Veli çocuğunu getiriyor; "Hocam ders çalıştıramıyorum. Kitap okutamıyorum. Ödev yapmak istemiyor.  Tabletten kafasını kaldırmıyor. Söz dinletemiyorum. Bize bağırıyor. Kahvaltı yapmıyor. Çok para harcamak istiyor." gibi şikayetlerde bulunuyor.

 Biz toplum olarak, millet olarak desem daha yerinde olacak, hep dışarı insanına hoş davranıyoruz. Ev halkına ' nasıl olsa bu benim' cinsinden düşünerek değersizleştirmelerimiz çok oluyor. Disiplinle korkuyu karıştırıyoruz, sevgiyle korkuyu karıştırıyoruz. Dışarıda tüm kibarlık maskemizi takınırken evde kabalıkta önde oluyoruz. Evin erkeği hep yorgundur. Baba olduğu için ayrı bir ilgi bekler. Aslında evin en büyük çocuğudur. Her ne kadar çocukluğunda travmalar yaşasa da çocuklarına bunu yaşatmayım, demez. Babasında gördüğünü kültür mirası olarak çocuklarına aktarır. Çocukları fazla seversen şımarır, düşüncesiyle katı davranır. Bazı babalar da aşırı yumuşak davranıp çocuğun esiri olur. Bu da ayrı bir konu tabii ki. Adam karısına, kadın kocasına bağırarak konuşur, gün içindeki iş streslerini böyle çıkarırlar. Anne eğer çalışansa yükü bin kat ağırdır. Ev işleri annenin görevi olarak düşünüldüğü için pek yardımcı olan olmaz. Yılmaz bir savaşçı olan anne var gücüyle yedi yirmi dört savaş halindedir. Hal böyle olunca çocuklara da ister istemez bağırıp çağırır.

 Her anne baba şüphesiz çocuklarını çok severler. Yemez yedirir, giymez giydirir. Okulda başarısız olursa, ya da arkadaşlarıyla uyum problemi olursa tüm yapılanlar başa kakınç yapılır. Senin için şunu yaptık, bunu yaptıklar havada uçuşur. Telefon, tableti bırak ders çalış, derken kendileri elinden telefonu düşürmez. Lütfen kabul edelim hepimiz teknolojinin esiri olduk. Çocuğa kitap oku, derken anne baba eline bir kitap alıp okumaz. Çocuk ne görürse onu yaşar, onu yapar.

   Özellikle daha anasınıfında ve birinci sınıfta çocuklarımız henüz gelişimini tamamlamadan onlardan beklentilerimiz yüksek olur. veliler toplanıp okula gider ve toplu bir şekilde okuldan, öğretmenden isteklerde bulunurlar. Anasınıfında okuma yazma öğrensin, yabancı dil öğrensin, çeşitli kurslar derken çocuk bunalımlara sokulur. Birinci sınıfta kimin çocuğu erken okumaya geçti, kiminki birinci gibi gibi pek çok gereksiz tutumlar içine girerler. Çocuk da olgunlaşmadığı için okula karşı nefret duyguları kabarır. Anne babaya içten içe kin, nefret başlatmıştır. Özellikle de başkalarıyla kıyaslamalar.

Bir eşyanız bozulduğunda ya tamir ettirir ya da yenisini alırsınız. Hocam bunu düzelt, diye getirdiğiniz çocuklar maalesef  bir meta değil, bir insan. Çocuk sadece et kemikten ibaret değildir. Çocuk gelmiş on yaşına, ödev yapma, okula gitme isteği yok. Gelecek için hiç bir kaygı, endişe, amaç, hedef yok. Yaşayan bir makine gibi. Evde şunlara dikkat etmelisiniz, birkaç haftada bir anne baba olarak seansa gelmeniz gerekir. Çocuğun davranışlarında tek başına değişim dönüşüm olmaz, diyorum veli kabullenmek istemiyor. Çok yoğunuz falan filan...Önüme kitapları yığıp bunları yaptırın, demekle çözüm olmuyor. Ayrıca çocuğun yanında bana şikayetlerde bulununca gelmek ister mi çocuk? Telefon ediyorum, mesaj atıyorum davranışın yanlış olduğunu söylüyorum. Yine aynı tutum sergileniyor.             Çocuğu tablete alıştıran kim? El bebek gül bebek yetiştiren kim? Sorumluluk vermeyip sadece bedel alan bir kişi olarak yetiştiren kim?  İstemediği halde sürekli oyuncak alan kim? İstemediği halde bolca alışveriş yaptıran kim? Öfke kontrolü sağlayamayıp tokat atılır ve özür olarak büyük bir alışverişle özür dilenir. Bunları yapınca çocuktan beklenen sonucu söylemeye gerek var mı?

   Davranışlarda, sözlerde, yaşantıda dengeli olmak gerekir. Her şeyin çoğu zarardır.

    Özellikle duygular, düşünceler insanı insan yapar.  Empati yapın. Siz o yaşlarda ne yaptınız, ne yapardınız? Genetik özellikler, yetiştirme tarzınız çocuğa şekil verir.

  Umuma açık mekanlarda duvar yazıları vardır:" Nasıl görmek istiyorsan öyle bırak." gibi. Sizler de hangi özelliklerde çocuğunuz olsun istiyorsanız;

-Birinci kural eşinize saygı ve sevgide kusur etmeyin.

-İşinizin problemlerini eve taşımayın.

--Dışarıda birine olan kızgınlığınızı, sinirinizi ev halkından çıkarmayın.

-Çocuklarınıza değer verin. Nasıl mı? Evdeki konularda fikirlerini alın, çocuktur ne anlar, düşüncesinden vazgeçin.

-Çocuklarınıza sorumluluk verin.

-Çocuklarınıza söz verdiyseniz sözünüzü tutun.

-Beyaz yalanlar dediğimiz türden de olsa evde yalana yer vermeyiniz. Yalan, yalandır. Yalanın rengi olmaz.

-Çocuk da bir insandır, o da düşünür, algılar. Hatta sizin düşünemediklerinizi onlar düşünür.

-Kural koyunuz ve herkes bu kurallara uymalı.

-Disiplinli, planlı olun ki, çocuklar da öyle olsun.

-Örf ve adetlerimizi öğretin. Dinini öğretin. Manevi boşluk çocuklarda büyük yıkımlara sebep olur.

Bugün dünya devi Japonya neden en iyi ülkeler arasında? Örf, adet ve kültüründen ödün vermediği için.

 Kıymetli ebeveynlerimiz, nasıl çocuğa sahip olmak istiyorsanız davranışlarınıza bakın, sözlerinize bakın. İbni Haldun'a sormuşlar: "Çocuklarımızı nasıl terbiye edelim?" diye. O da demiş ki :" Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın, zira zaten size benzeyecektir. Kendinizi terbiye edin yeter." 

 Evet çocuklar kimseye çekmiyor. Heykeltıraş biziz. Onları yüzde doksan şekillendiren biziz. Çocuklarımızda gördüğümüz kusurlar için kendimize bakalım. Nerde ne yaptık? Nasıl davrandık? 

 Ancak şunu da yazmadan geçemeyeceğim: Belirli bir yaşa, olgunluğa eriştikten sonra normal bir insan anam babam şöyleydi de ben böyle oldum, dememeli. Kararlarını alabilecek olgunlukta ise, mantıklı düşünebiliyorsa hayatındaki yanlışları düzeltmeli. O da  anne baba olacak ve aynasını kendi oluşturacak çünkü.

 

                                                                                                                 İncilay Kuşoğlu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BABANIN ÇOCUKLARI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

                                                                   BABANIN  ÇOCUKLARI  ÜZERİNDEKİ  ETKİLERİ        Babanın sanatı oğula mirastır, demiştir atalarımız. Babanın sanatı nedir?  Görünen sanat yaptığı meslektir. Ya görünmeyen sanatı nedir? Asıl çocuklarına kalan sanat odur. Aslında görünmeyen sanatı çoktur ve 'sanatlar' diye çoğul söyleyebiliriz. Yapılan araştırmalarda zeka geninin anneden geçtiği üzerinde hemfikir olunmuştur. Babadan evlatlarına miras olarak kalanlar nelerdir?       Baba güçtür. Gücün, kuvvetin temsilcisidir.  Çocuklar, arkadaşları tarafından zorbalığa uğradığı zaman "Babama söylerim, sizi döver." diyerek babasının güçlü olduğunu dile getirir. Aslında güç, birilerini döverek kendini göstermek değildir. Güçlü olmak nedir? Kendine güvenmektir. Öfke kontrolünü sağlamaktır. Sosyal ilişkileri iyi kurmaktır. Ev içinde eşine ve çocuklarına sevgili, saygılı olmaktır. Ailesine yeterli vakit ayırmaktır.          Çocuklar, sözlerden çok davranışları

ANAM, CANIM ANAM

                                                    ANAM, CANIM ANAM     "  Anam, canım anam!" diyebilen kaç kişi var içimizde? Canı gönülden mi diyor, yoksa ağzının ucuyla mı diyor?      Vefakar, cefakar annelerin günü geldi. Bütün mağazalar indirimlerini verdi. "Annelerinize hediye alın, mutlu olsun, görevi olan ev işlerinde  az yorulsun." mu diyorlar sizce? Çoğu kişi de annesini mutlu etmek adına evin ihtiyaçlarını bir bir alıyor. Anneler de mutlu oluyor. Çünkü değer verilmiş, çocukları ve eşi bir gün de olsa mutlu olmasını sağlamışlardır.      Ya günü kutlanmayan, gönlü hoş edilmeyen annelere ne demeli? Hediye almayı bırak evin önünden bir çiçek toplayıp verilmeyen, o gün için bir yemeğe götürülmeyen, o gün hiç ev işi yaptırılmayarak ödüllendirilmeyen, her şeyden öte bir gün azarlanmayan zavallı annelerimize  'Ya sabır' çeksin mi diyelim?       Anne kutsal bir varlıktır. Bizim dünyaya gelmemize vesile olan, gecesini gündüzünü bize adayan, canını bile hiç

LGS YOLUNDA ÖĞRENCİLER- AİLELER VE ÖĞRETMENLER-KOÇLAR

    LGS  YOLUNDA ÖĞRENCİLER- AİLELER VE ÖĞRETMENLER-KOÇLAR      Sevgili öğrencilerimiz on aylık heyecanlı, yorucu bir yolculuğa başladınız. Sizlerle beraber bu yolun yolcuları aynı zamanda aileniz ve sizi çalıştıran öğretmenleriniz. Hepinize şimdiden kolaylıkla ve güzellikle dolu bir yolculuk ve mutlu bir son diliyorum. “Koç kimdir, koçluk nedir? “ kısaca açıklayalım. Kelime anlamı olarak koçluk ”coaching” ; birini, bir yerden bir yere götürme anlamına gelir.   Koçluk; istenen performansa ulaşmak için, koç (coach) ve danışan (coachee) arasında kurulan planlı bir gelişim ilişkisidir.    Çağdaş eğitimde öğrenci bilgi yüklenen bir obje değildir; bilgi öğrenci içindir, öğrenci bilgi için değil. Amaç öğrenciye bilgi yığmak değil, öğrencinin bilgiyi anlayabilmesi, kavrayabilmesi gerektiğinde kendi başına bağlantılar kurarak bilgi üretebilmesidir. Gerçekten eğitimin birinci işlevi, çocuğa gerektiğinde bilgiyi nereden nasıl öğrenebileceğine ait temel becerileri, yani “öğrenmeyi öğretmesi”;